28 Temmuz 2018 Cumartesi

TÜRKİYE’DE 'HALKLA İLİŞKİLER'İN GELİŞİMİ

1- Halkla İlişkiler Tarihimiz
    Halkla ilişkiler tarihinin yöneten-yönetilen ayrımının başlangıcına kadar uzandığını göz önünde bulunduracak olursak -her ne kadar adı konulmamış olsa da-  ülkemizde de bu kavramın çağlar öncesine kadar uzandığını söyleyebiliriz. Gerek Anadolu Selçukluları Dönemi gerekse Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde halkla ilişkiler uygulamalarının çeşitli örneklerine rastlamak mümkündür. Ancak bugünkü anlamda bilinçli halkla ilişkiler çabaları, Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte başlamıştır.
    Anadolu Selçukluları Dönemi’nde hükümdarlar haftanın belirli günlerinde, halkın şikâyet ve isteklerini dinlemek için zaman ayırırlardı.
    Osmanlı Dönemi’nde bazı elçilerin sefere davet edilmeleri ve övgü görmeleri, halkın şikâyetlerinin doğrudan sadrazam ve diğer ileri gelenler tarafından dinlenmesi, ülkemiz topraklarında uygulanan halkla ilişkiler çalışmalarına örnek olarak gösterilebilir. Ancak, Osmanlı sisteminde özel bir halkla ilişkiler anlayışı yoktur. Bu son derece doğaldır çünkü o dönemlerde çok yerde de durum aynıdır.
          Osmanlı kendi halkını, kendi uyruğunu birbirinden ayırmamış hepsine eşit yaklaşmıştır. Ancak Osmanlı sistemi, vatandaş isteklerinin yönetime aktarılmasında süzme enstrümanları kullanmış, aracı yönetim mekanizmaları sisteme girmiştir. İlk yıllarda padişaha kolayca ulaşabilen halk istekleri, daha sonraları önce yerel sonra merkezi sistemin kurduğu süzme mekanizmalarından geçme durumunda kalmıştır. Bu durum, halkın sorunlarından haberdar olmama, dolayısıyla kararlardaki isabet oranının azalması gibi sonuçlara yol açmıştır.
          Cumhuriyet dönemiyle birlikte, modern ve gerçek anlamda halkla ilişkiler çabalarının ilk örnekleri ülkemizde görülmeye başlamıştır.
      2- Takvim-i Vekayi
   Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde 1831 yılında çıkarılan çıkarılan ilk resmi Osmanlı Türk gazetesidir.
   Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Ermenice, Farsça, Fransızca, Rumca olarak haftada bir yayınlanan bir gazetedir.
    Resmi ilanlar ve gayri resmi duyurular dışında, iç ve dış gelişmelere ilişkin haberler de basılmaktaydı.
    Bu gazetenin yayımlanmasında göze çarpan en önemli husus Rumlara, Ermenilere VE Yahudilere Osmanlı Devleti’nin sürekli olarak iyi davrandığının belirtilmesidir.
    Gazetenin ilk sayısında Beyoğlu’nda çıkan bir yangında Rum ve Ermeni evlerinin yanması üzerine, ev sahiplerine çeşitli yardımların yapıldığı haberi vardır. Yine aynı sayıda padişahın Galata’da yapılacak yeni bir Katolik Kilisesi için bir arsa bağışladığı haberine yer verilmektedir.
3- Anadolu Ajansı’nın Kurulması
          1920 yılında Anadolu Ajansı kurulmuş, reformların halka tanıtımı doğrudan büyük Atatürk tarafından yapılmıştır. 1920 yılında şimdiki Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Atatürk’ün öncülüğünde kurulmuş, 1935’te I. Basın Kurultayı toplanmıştır.
           Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yürütülen halkla ilişkiler ve tanıtım çalışmalarına verilebilecek en güzel örneklerden biri de Türk Harf Devrimi sırasında yürütülen kampanyadır.

           Türk harf devrimi, halkla ilişkiler ve tanıtımda olduğu gibi, bir hazırlık aşamasına dayanır. Kurulan Dil Encümenliği, hazırlanan raporlar, incelenen mevcut alfabe ve dil yapıları, Latin harflerinin Türkçeye uygunluğunun tespiti, halkta ve basında mevcut harflerin kullanımına yönelik görüşlerin tespiti ve önceki çalışmaların gözden geçirilmesi gibi detaylı, kapsamlı araştırmalar hazırlık aşamasının göstergeleridir. Bu aşamayı, Atatürk’ün, 23 Ağustos 1928-21 Eylül 1928 tarihleri arasında çıktığı yurt gezileri izlemiştir. Bu gezilerde, Atatürk halkla yüz yüze iletişim kurarak yeni harfler konusunda eğitim başlatmış ve bu eğitimlerde halkın karşılaştığı dil problemlerini gözlemleyerek, giderilmesi konusunda Dil Encümenliği’ne uyarılarda bulunmuştur. Bu çerçevede, Atatürk’ün gerçekleştirdiği yurt gezileri, halkla yüz yüze ve birebir kurduğu iletişim yolu, hem halkı tanımasını, halkın görüşlerini öğrenmesini sağlamış hem de halkı, yeniliklere hazır ve değişiklikleri bekler duruma getirdi. Halk o devrimi benimser duruma gelince de devrimin tanıtım ve uygulama aşamasına geçilmiştir.
4- Mehtap Projesi
           Ülkemizde modern anlamda ilk halkla ilişkiler birimlerinden biri de Devlet Planlama Teşkilatı’nda Koordinasyon Dairesi’ne bağlı olarak kurulan Yayın ve Temsil Şubesi’dir. Şube, planlama fikrinin kamuoyuna benimsetilmesi çalışmalarını üstlenmiştir. 1960 yılında gerçekleştirilen devlet fonksiyonlarının ve örgütlerinin yeniden teşkilatlanmasını hedefleyen ‘Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırması Projesi’nde (MEHTAP Projesi) halkla ilişkiler konusuna da yer verildiği görülür. MEHTAP Projesi’nde; “Devlet kuruluşlarının her kademesindeki çalışmalarda ve kararların alınmasında halkla yakın ilgi kurmak zorunludur.” denilmektedir.
          Ülkemizde özel sektörde ancak 1970’li yıllardan sonra halkla ilişkiler çalışmalarına rastlanır. Başta bankalar olmak üzere, büyük işletmeler halkla ilişkiler birimleri aracılığı ile kitlelerle iletişim kurmaya çalıştılar ve Batılı örneklerden hiç de aşağı kalmayan uygulamalar sergilemeye başladılar. 1971 yılında, İstanbul’da ilk kez Halkla İlişkiler Derneği kuruldu ve 1985 yılında ikinci dernek İzmir’de açıldı.
           90’lı yıllardan günümüze kadar olan süreçte ise ülkemizde halkla ilişkiler mesleği açısından önemli gelişmeler yaşanmış ve kurumsallaşmış pek çok organizasyon, halkla ilişkilerin iş yaşamında başarının önemli anahtarlarından biri olduğu bilincine varmıştır. Ayrıca, Türkiye’de yetişen halkla ilişkiler uzmanları, uluslararası halkla ilişkiler örgütlerinde önemli görevler üstlenmeye başladı. Sonuç olarak, ülkemizin kalkınması ve gelişmişlik düzeyi arttıkça halkla ilişkilere duyulan gereksinimin de arttığını söyleyebiliriz.
5- Kaynakça
Ak, Mehmet. Firma ve Markalarda Kurumsal Kimlik ve İmaj. İstanbul: Işıl Ofset, 1998.
Asna,  A. (1997). Halkla İlişkiler. Sabah Kitapları 2. baskı.
Asna. A. (1993). Public Relations Temel Bilgiler. İstanbul: Der Yayınları.
Aydede, Ceyda. (2001). Teorik ve Uygulamalı Halkla İlişkiler Kampanyaları. Ankara: Media Cat Yayınları.
Balta Peltekoğlu, Filiz. Halkla İlişkiler Nedir? İstanbul: Beta Basım Yayım, 2009.
Bary, Amanda. (2003). Halkla İlişkilerin Gücü. Ankara: Elips Yayınları.
Bozkurt, İzzet. (2000). Bütünleşik Pazarlama İletişimi. Ankara: MediaCat Yayınları.
Brown, J.A.C. (1980). Beyin Yıkama ve İkna Metodları. Çev: Behzat Tunç. 5. Baskı. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Budak, Gönül ve Gülay Budak. Halkla İlişkiler. İzmirŞafak Matbaacılık, 2000.
Cutlip, Scott M., Center Allen H., Broom Glen M., (2000). Effective Public Relations. 7, th Edition. New Jersey: Prentice-Hall Inc.
Erdem, Ayhan ve Ebru Akbaba. “Halkla İlişkiler Nedir Ne Değildir”, Metin Işık (Ed.). Tüm Yönleriyle Halkla İlişkiler ve Tanıtım içinde. Ankara: Eğitim Kitabevi Yayınları, 2007, ss. 181-204.
Görpe, Serra. (2001). Halkla İlişkiler Kavramları. İstanbul: Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
Kadıbeşegil, Salim. Halkla İlişkilerde Temel İlkeler. İzmir: Tükelmat Yayınları, 1986.
Kazancı, Metin. Halkla İlişkiler-Kuramsal ve Uygulamaya İliş: kin Sorunlar. Ankara: Savaş Yayınları, 1982.
Odabaşı, Yavuz, Oyman Mine (2002), Pazarlama İletişimi Yönetimi. İstanbul: Media Cat.
Okay, Ayla ve Aydemir. (2001). Halkla İlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları. İstanbul: Der Yayınları.
Sabuncuoğlu, Zeyyat. İşletmelerde Halkla İlişkiler. 9. Baskı. Bursa: Alfa Aktüel, 2008.
Tortop, Nuri. Halkla İlişkiler. Ankara: İlk Son Matbaası, 1986.
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği, www.hid.org.tr
Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA). Altın Kitap Serisi, İstanbul: Rota Yayınları, 1998.
Uysal, B. (1998). Siyaset, Yönetim, Halkla İlişkiler. Ankara: TODAİE Yayınları. 1. baskı.
Yücel, Ertekin. Halkla İlişkiler, Ankara: TODAİE Yayını,  1986.
Austin, Claire (1992). Bir Haftada Başarılı Halkla İlişkiler. Çeviren: Ebru Oral. İstanbul: İnkilap Kitabevi.
Bivins, Thomas (1988). Handbook For Public Relations Writing. Lincolnwood. Chicago: NTC Busines Books.
Gürgen, Haluk (1994). Halkla İlişkiler Ortam ve Araçları. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
Gürüz, Demet (1993). Halkla İlişkiler Teknikleri. İzmir: Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları. No: 1.
Haywood, Roger (1991). All About Public Relations: How To Build Business Success On Good Communication. London: McGraw-Hill Book Company.
Oktay, Mahmut (1996). Halkla İlişkiler Mesleğinin İletişim Yöntem ve Araçları. İstanbul: Der Yayınevi.
Pirim, Oktay (1996). “Medya ve Dil” Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı. Sayı: 12. Kasım-Aralık
   

27 Temmuz 2018 Cuma

DÜNYADA HALKLA İLİŞKİLERİN GELİŞİMİ

1- “Halkla ilişkiler ne zaman başlamıştır?”
    Bu soruya verilebilecek en güzel yanıt, “Halkla ilişkilerin insanlığın var oluşuyla başladığı.” şeklinde olmalıdır. Zamanla yöneten ve yönetilen ilişkisinin ortaya çıkması ise iletişim ve halkla ilişkileri etkin bir araç haline dönüştürmüştür.
    Halkla İlişkiler, 20. yüzyılın bir fenomeni olarak görülmekle birlikte, gerçekte tarihin çok eski dönemlerine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Çünkü kamuoyu her dönemde yönetimin dikkate almak zorunda olduğu bir güçtür. 1807 yılında Thomas JEFFERSON’un ülkenin dış ilişkileriyle ilgili olarak kullandığı halkla ilişkiler deyimi, bugünkü anlamına en yakın biçimde Yale Hukuk Okulu’nda hukukçu Dorman EATON tarafından 1882 yılında kullanılmıştır. ‘Halkla İlişkiler ve Mesleğin Görevleri’ deyişiyle Eaton, halk yararını dile getirmek istemiştir. Aslında, uygulamada halkla ilişkiler, kavram olarak kullanılmadan çok önceleri de vardı. Örneğin, pek çok yazar, halkla ilişkilerin başlangıcını Eski  Yunan ve Roma İmparatorluğu Dönemi’ne kadar geçmişe götürerek, Julius CESAR ve Cicero’nun kamuoyunun biçimlendirilmesi konusunda ilk örnekleri verdiklerini savunmaktadır.
    Diğer yandan 1900’lü yıllara gelindiğinde kamuoyunu dikkate almayan ve kamuoyunun desteğini kazanamayan yönetim ve şirketlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları da, modern anlamda halkla ilişkilerin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
2- Dünyanın Bilinen İlk Basın  Bülteni Örneği
    Modern halkla ilişkilerin 1900’lü yılların başlarında Ivy LEE ile başladığı genel bir kabul görmüştür. Pennsylvania’da bir tren kazası olduğunda Lee, tren yollarında halkla ilişkilerden sorumluydu. Lee, gazetecileri kaza mahalline davet ederek ve haber yapmalarında onlara yardımcı olarak bir örnek oluşturdu. Bu çabası gözlerden kaçmadı ve 1920’li yıllarda birçok organizasyon ve üniversitede halkla ilişkiler bölümü kuruldu.

    Yönetimlerde olduğu kadar, özel kesimde de halkla ilişkilerin düzenli bir çaba olarak ortaya çıkması, birbirini tümleyen teknolojik, toplumsal değişikliklerin bir sonucudur. Halkla ilişkilerin 20. Yüzyılda daha çok işlerlik kazanmasının nedenleri; “Gerek kamu gerekse özel kesim örgütlerinin toplumsal sorumluluk duygularının güçlenmesi, iletişim teknolojisindeki büyük gelişmeler, devletin görevlerinin giderek çoğalması ve yönetimin karmaşıklaşmasının olumsuz sonuçlarını  gidermek.” olarak görülmektedir.
3- Amerika Birleşik Devletleri’nde halkla ilişkilerin tarihsel gelişimi nasıldır?
    Amerika Birleşik Devletleri dünyada halkla ilişkiler mesleğinin en yaygın olarak uygulandığı ülkedir. Daha yakın dönemlerde Amerikan Devrimi’nin, Samuel ADAMS, Thomas PAINE, Benjamin FRANKLIN, Alexander HAMILTON ve Thomas JEFFERSON gibi kamuoyunu etkilemek için ses ve kalemlerini kullanan küçük bir grupla başladığını görürüz. Adı geçen öncüler, basına yazı yazarak, konferanslar vererek ve broşür yayımlayarak kamuoyunun görüşlerini yaymaya çalıştılar.


          Public Relations Review Dergisi’nde yayınladığı yazısında, Cutlip’e göre Samuel ADAMS ABD devrimi sırasında broşür, açık hava toplantıları gibi iletişim yöntemlerini kullanmış, organize grubun oluşturulması ve halkla ilişkiler kampanyalarının sürekli olması gibi bugünkü uygulamaların temel özelliklerinden yararlanmıştır.                                                                        1879 yılında Andrew JACKSON başkan olduğunda Amos KENDALL, Jackson’un konuşma metinlerini yazarak, basın bültenleri hazırlayarak ve kamuoyu yoklamalarını yöneterek, basın sözcülüğünün ötesinde bir görev üstlenmiştir. Ancak, Amos KENDALL’ın en başarılı uygulaması, o yıllarda yaygın olmamasına karşın, yönetimin kendi gazetesini yayımlamasıdır.



4- Halkla İlişkiler Uygulama Modelleri 
          1850’lerden itibaren ise, halkla ilişkiler uygulamaları, dört ayrı model altında  incelenmektedir. 1850-1900 yılları arası, “Basın Ajansı” ve “Tanıtım” modeli uygulamaları söz konusu iken, 1900’lerden başlayarak 1920 yılına kadar uzayan dönemde ise, “Kamuoyunu Bilgilendirme” modeli gündemdedir. “İki Yönlü Asimetrik Model” 1920’lerde uygulamaya girerken; “İki Yönlü Simetrik Model” ancak 1960’ların sonu ve 70’lerde ortaya çıkmıştır. 

ÖZELLİĞİ
HALKLA İLİŞKİLER UYGULAMA MODELLERİNİN ADLARI
Basın Ajansı/Tanıtım Modeli
Kamuyu Bilgilendirme Modeli
İki Yönlü Asimetrik Model  
  İki Yönlü Simetrik Model
Amaç
Propaganda.
Bilgiyi Yaymak.
Bilimsel İkna.
  Karşılıklı Anlayış.
Araştırma Şekli
Az araştırmaya dayanıyor.
Az okunabirlik ve okurluk da önemli.
Araştırma öncesinde ve sonrasında tutum değerlendirmeleri var.
  Kamu ve örgüt arasında karşılıklı anlayış değerlendirmeleri var.
Günümüzdeki Uygulama Alanları
Spor, tiyatro, satış ğeliştirme.
Hükümetler, kâr amacı gütmeyen kurumlar, şirketler.         
Rekabetçi ortamlar, ajanslar.
  Yasalarla sıkça düzenlenmiş iş ortamları, ajanslar.
Halkla İlişkilerin Rolü
Danışma.
Bilgilerin yayılması.
Danışma.
  Aracılık.
İletişim Modeli
Kaynak→Alıcı
Kaynak→Alıcı
Kaynak→Alıcı←Geri Bildirim
  Grup→Grup←Geri Bildirim 


İletişim  Şekli
Tek Yönlü: Gerçeği söylemek o kadar önemli değil.
Tek Yönlü : Gerçekler önemli.
Çift Yönlü: Dengesiz etkileri var.
  Çift Yönlü: Dengeli.
Önemli Temsilcileri
P. T. BARNUM
Ivy LEE
Edward L. BERNAYS
  Bernays, halkla ilişkiler eğitimcileri ve profesyoneller
Örgütün Hedefi
Kamuoyunun kontrolü.
Kamunun desteğinin kazanılması.
Kamuoyunun kontrolü.
  Kamuoyu ile uyum.
Uygulayan Kurumların Tahmini Yüzdesi (ABD’de 1984 Yılında)
%15
%50
%20
  %15

5-KAYNAKÇA           
Ak, Mehmet, Firma ve Markalarda Kurumsal Kimlik ve İmaj. İstanbul: Işıl Ofset, 1998.
—Balta Peltekoğlu, Filiz. Halkla İlişkiler Nedir? İstanbul: Beta Basım Yayım, 2009.
—Cutlip, Scott M., Center Allen H., Broom Glen M., (2000). Effective Public Relations. 7, th Edition. New Jersey: Prentice-Hall Inc.
—Erdem, Ayhan ve Ebru Akbaba. “Halkla İlişkiler Nedir Ne Değildir”, Metin Işık (Ed.). Tüm Yönleriyle Halkla İlişkiler ve Tanıtım içinde. Ankara: Eğitim Kitabevi Yayınları, 2007, ss. 181-204.
—Görpe, Serra. (2001). Halkla İlişkiler Kavramları. İstanbul: Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
—Kadıbeşegil, Salim. Halkla İlişkilerde Temel İlkeler. İzmir: Tükelmat Yayınları, 1986.
—Odabaşı, Yavuz, Oyman Mine (2002), Pazarlama İletişimi Yönetimi. İstanbul: Media Cat.
—Sabuncuoğlu, Zeyyat. İşletmelerde Halkla İlişkiler. 9. Baskı. Bursa: Alfa Aktüel, 2008.
—Tortop, Nuri. Halkla İlişkiler. Ankara: İlk Son Matbaası, 1986.
—Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA). Altın Kitap Serisi, İstanbul: Rota Yayınları, 1998.
—Yücel, Ertekin. Halkla İlişkiler, Ankara: TODAİE Yayını,  1986.


8 Temmuz 2018 Pazar

HALKLA İLİŞKİLER VE ORGANİZASYON HİZMETLERİ MESLEĞİ SWOT ANALİZİ


1. STRENGTHS: GÜÇLÜ YÖNLER
* Düşük bütçe ile yüksek bilinirlilik sağlanılabilir.
* Ortaya konabilecek çabalar ile marka bağlılığı sağlanabilir.
* Sürekli iletişim çabaları içeren PR sayesinde marka bilinirliliği sağlanabilir.
* Kampanya süreçleri içerir, uzun solukludur, sürekli iletişimi sağlar: Politik Kampanyalar,
Reklam Kampanyaları, İtibar Kampanyaları, Eğitimsel ve Toplumsal Farkındalık
Kampanyaları, Sosyal Medya Kampanyaları.
* Halkla ilişkiler mesleği çift yönlü bir iletişim sürecine sahiptir. Tüm kampanyalarda daima
ulaşılabilir kampanya telefonu bulunmakta böylece aktif iletişim ile süreklilik ve
etkileşimlilik sağlanmaktadır.
* Dünya genelinde PR çabalarıyla elde edilmiş büyük başarımların bulunması.
* Yeni medyanın gücü sayesinde PR çabalarının kamuoyuna ulaştırılması kolaylaştı.
* Halkla ilişkiler mesleği ile ilgili birden fazla uluslararası ve ulusal dernek, sivil toplum
kuruluşu, pr ajanslarının bulunması.
Uluslararası Dernekler
IPRA-Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği
CERP-Halkla İlişkiler Avrupa Konfederasyonu
EUPRERA-Avrupa Birliği Halkla İlişkiler Eğitim ve Araştırma Derneği
Ulusal Halkla İlişkiler Dernekleri
TÜHİD(Türkiye Halkla İlişkiler Derneği)
İD(İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği)
KİD(Kurumsal İletişimciler Derneği)
2. WEAKNESS: ZAYIF YÖNLER
* Pr yapılacak olan kurumlardan yeterince destek görememek.
* Uzun süreli olma ve ölçümlemedeki zorluklar.
* Net ölçümlenememesinden kaynaklı, kurumların güvensiz ve isteksiz yaklaşımı.
* Mesleğin alanlarının net çizilmemiş, isminin oturtulamamış olması.
* Patronların, halkla ilişkilercilerin işlerine çok karışmaları, maddi limitler ve/veya
kısıtlamalar getirmeleri.
* Rakip kurumların pr kampanyalarından farklılaşmadaki zorluklar.
3. OPPORTUNİTİES: FIRSATLAR
* Özel sektörde ve kamu kurumlarında halkla ilişkiler faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi.
* Halk eğitim ve meslek liselerinde bulunan bir alan olarak öğretmenliğe kaynaklık içermesi.
* Piyasada rekabet halinde bulunan birçok kurumun düşük bütçe ayırarak kamuoyunda
bilinmek istemeleri.
4. THREATS: TEHDİTLER
* Kurumların, kamuoyuna seslerini duyurmak için en göz önünde olan reklam seçeneğine
yönelmesi.
* Amaca uygun olmayan başarısız PR çalışmalarının yapılması.
* Bazen kurumun istediği iş için PR uygun olmayabilmektedir.
* PR çalışmalarına istenen katılımın sağlanamaması.
* Uzun süreli oluşturulan halkla ilişkiler çalışmalarından kurumun PR kampanyaları için
gösterdiği desteğini çekmesi.

19 Mart 2017 Pazar

İletişim ve Sanat İlişkisi

    
    "Bunu ben de merak ediyorum. Örneğin Fransa'daki başarıyı anlıyorum da İskandinavya'dakini anlayamıyorum. İskandinavya, kitaplarımın en çok satıldığı,  en çok sevildiğim yer. Bizde 40 derece sıcak, onlarda 40 derece soğuk. Ayrı bir insan kültürü, ayrı bir insan tipi olması lazım…Nasıl oluyor? İnsanoğlunun bütün insanlarda ortak olan bir yanı var. Onu bulduğun zaman herkese hitap edebiliyorsun…" diyor Yaşar KEMAL bir söyleşisinde. Edebiyatın ortak dil olduğunu savunuyor. Ben biraz daha perspektif bir açıdan bakmak istiyorum.
    Günümüz dünyasında iletişimin ekseni sanata kaymış durumdadır. Güzellik ve inceliği, algılamak, duyumsamak, hoşlanmak, sevmek gibi kavramlar genel olarak estetik ve sanatın içeriğini oluştururlar. Bu kavram ve hislerin hepsi dünyada bulunan en taş kalpli insanda bile mevcuttur. Sanat deyince aklımıza sadece resim, heykel ve müzik gelmemelidir. Seramik, fotoğrafçılık, çizim, film, şiir, opera, bale, dans, tiyatro gibi birçok sanat dalı vardır ve teknoloji geliştikçe sanat dallarımızda gelişip çeşitlenmektedir.
    Bizler insan olarak evrensel bir dil olan sanata korkularımızı, sevinçlerimizi, çaresizliğimizi, mutsuzluklarımızı, özlemlerimizi, insani bütün duygularımızı anlatmak ve yaşamımızı anlamlandırmak için ihtiyaç duyarız. Bazen dinlediğimiz bir müzikteki sözlerin bizi ne kadar çok anlattığını düşünürüz veya izlediğimiz bir filmdeki sahnenin hayatımızdaki bir anımıza ne kadar çok dokunduğunu fark edip duygu yoğunluğu yaşarız. İşte bu noktada sanatın evrensel bir dil olduğunu ülkesi, ırkı ve kişisi olmadığını ve değişmediğini söyleyebiliriz. Değişen tek şey sanat anlayışı olabilir. Sanat anlayışı kişiden kişiye, ülkeden ülkeye, ırktan ırka göre insanların içinde bulundukları toplumda gelenek göreneklerine bağlı olarak değişebilir.
    Dünyadaki bütün insanları birbirine bağlayan sanat; sevgi, dostluk, birlik beraberlik ve barış gibi bağlarımızı güçlendirerek kalıcı bir köprü vazifesi görmektedir. Örneğin; Paplo Picasso'nun  İspanya'nın Guernica Kasabası'ndaki katliamı lanetlemek için yaptığı Guernica adlı tabloya bakacak olursak ilk bakışta karmaşık ve anlamsız gibi gelmektedir. Alman uçaklarının İspaya'nın Guernica Kasabası'ndaki sivil halkı bombaladığı sırada Paris'te bulunan Paplo Picasso'dan İspanya Hükümeti Paris'te gerçekleşecek olan Dünya Fuarı'nda sergilenmek üzere bir tablo istemiştir. Bu tablo için günlerce konu düşünen Picasso bu iç savaşı kendine konu edinerek 2 ay gibi kısa bir sürede savaşın izleri geçmeden 7.80x3.50 boyutunda dev bir tablo yaparak bu olayı kınamıştır.
    Yağlı boya olan bu resmin siyah beyaz renkte yapılmasının en büyük nedeni Guernica Kasabası'nın gece bombalanmasıdır. Resimdeki insan figürünü andıran ışık saçan lamba ise aslında bu olayın karanlıkta kalmadığını ve tüm insanlığın gözleri önünde yapıldığını, bu katliamın bütün insanlık tarafından görüldüğünü hiçbir şekilde saklanamayacağını anlatıyor. Resmin alt tarafında elinde üzerinde çiçeklerin çıktığı kırık kılıç ile görünen insan eli ise savaşan ve bu katliama karşı çıkan kahramanları simgeleyen bir figürdür. Ortada ışığın hemen altında sırtına mızrak saplanmış bir halde can çekişen at figürü ise aslında can çekişen insanlık ve barışı simgelemektedir. Yangın içerisinde ellerini açmış bir şekilde haykırarak can çekişen insanlar aslında katliamda acı çeken insanları simgelemektedir. Ortada ışığın hemen altında elinde özgürlük anıtını çağrıştıran gaz lambası taşıyan pencereden başını sokarak hayretler içinde kalmış bir kadın gelecek için umut vaad etmektedir. Onun hemen altındaki kadın ise parlayan bu ışığa boş gözlerle korku içerisinde bakmaktadır. Kucağında bebeğiyle ağlayan anne yine başka bir acıyı imgelemektedir.  Resimde bulunan gazete parçaları aslında bu olaya medyanın sessiz kalmayacağını ve bu acıyı bütün insanlığa duyuracağını imgelemektedir. Resmin sağ ucundaki açık kapı sayesinde siyah sonlanmıştır.  Boğanın yanında belli belirsiz gözüken güvercin ise barışa ne kadar uzak olduğumuzu simgelemiş. 
    Gördüğünüz gibi her bir karede farklı olaylar anlatılarak bu tablo dünyadaki en politik resim olarak tarihe geçmiştir. Picasso'nun bu tablosu günümüzde savaş karşıtı en büyük eser olarak kabul edilmiştir. İçerisinde korkudan umuda birçok duyguya yer verilen evrensel bu tablo ile Picasso içinde bulunduğu ruh halini topluma yansıtmıştır. Tüm toplumdan sanat yapması beklenemez. Fakat iyi bir sanat tüketicisi olmak kültürel anlamada yaşama ayak uydurup herhangi bir sanat dalına ilgi duymak kesinlikle kaçınılmazdır. Çağdaş bir insan olabilmek adına birey ve toplum olarak bu kadar yapıcı ve kurtarıcı rol oynayan sanatı azıcık da olsa anlayabilmek, eleştirebilmek için sanatsal güzelliklerden tat alıp sanatı sanat için yapmalı. İşte bu nedenle sanat sanat için olmalıdır. Ve hiçbir ideolojiyi veya siyasi düşünceyi yansıtmamalıdır.

5 Mart 2017 Pazar

Kitap Okumak, İyi Gelecek!



    Beyin de diğer organlarımız gibi güçlü kalmak için çalışmak zorundadır. Kitap okumak beynimizde bulunan her iki lobun da dengeli çalışmasını sağladığı için çok faydalı bir faaliyettir. Hatta yapılan en son araştırmalar kitap okumanın insanların yaşlandıklarında parkinson ve alzheimer gibi hastalıklara yakalanmalarını önlediğini ortaya çıkarmıştır. Kitap okuyan insanın sadece beyin sağlığı gelişmez. Kitap okuyan insan kültürlüdür. Dünya üzerinde yaşayan insanların yaşam tarzlarından, karakterlerine kadar birçok konuda bilgi sahibi olacağı için nerede nasıl konuşacağını, insanlarla nasıl iletişim kuracağını iyi bilir. Kitap okuyan insan yalnızlık duygusundan uzaklaşarak sosyalleşme yolunda önemli bir adım atmaktadır. Kitap okuyan insanların düşünce ve hayal gücü gelişir. Bu sayede konulara ve olaylara daha farklı açıdan, daha farklı düşüncelerle çok yönlü olarak yaklaşabilir. Kitap okuyan insanların kelime dağarcığı geliştiği gibi kelimelerin doğru yazılışını da öğrenmiş olur. Şüphesiz kitap okumanın birçok konuda insan sağlığına psikolojik olarak fayda sağladığı da bir gerçektir.
    Malesef birçok konuda olduğu gibi ülke olarak kitap okuma konusunda da diğer ülkelerden gerideyiz. Hatta dünyadaki gelişmiş ülkelerle kendimizi kıyaslayınca yıllardır neden hala gelişmekte olan bir ülke olduğumuzu anlamakta güçlük çekmeyiz. Japonya'da bir insan yılda 25 kitap okurken Türkiye'de altı insan bir yılda toplamda 25 kitap okumaktadır. Şüphesiz Japonların böyle bir teknolojiye ve ekonomiye sahip olmalarının nedenlerinden biri de bol bol kitap okumalarıdır. Öyle ki Japonlar artık "Taşiyomi ve Tsundoku" gibi bazı kelimelerle bile  sözlüklere girmiş durumda.
    Tachiyomi, Japonya'da yolda yürürken, otobüste ayakta seyahat ederken yapılan kitap okumaTsundoku ise bir gün mutlaka okuyacağım düşüncesiyle kitap satın alma ve okumama, sürekli gün geçtikçe kitap satın alarak bunları biriktirme hastalığı.
sanatına verilen addır.
    Türkiye'de genç nüfus ve öğrenci potansiyeline bakıp kendimizi diğer ülkeler ile kıyaslayınca ciddi anlamda kitap okuma fakiri bir ülkeyiz. Peki neden az okuyoruz? Kitapların bizlere sunduğu farklı dünyalar hiç mi ilgimizi çekmiyor? Kitap fiyatları çok mu pahalı? Yoksa günde 15 dakika da olsa kitap okumaya ayıracak hiç değerli vaktimiz mi yok mu?
    Bence bunların hiçbiri kitap okumamak için bahane olmamalı. Türkiye'de kitap fiyatları çok pahalı değil ve herkes sosyal medyaya ayırdığı en az bir 15 dakikayı kitap okumaya ayırabilir dolayısıyla herkesin zamanı var! Türkiye'deki aile yapılarını ve eğitim sistemimizi gözden geçirmeliyiz. Kitap okumanın eğitimi tamamlayan bir unsur olduğunu bilerek hareket etmeliyiz! Eğitimin aslında ailede başladığını düşünerek aile içerisinde ebeveyn olarak bizler televizyon izlerken oğlum kitap oku ya da kızım kitap oku demek yerine onlara örnek olmalı bizlerde kitap okumalıyız. Kitap okumak film izlemek gibi bir eylemden daha zordur. Bir kitabı alıp kapağını açmak onu başlından sonuna kadar okumak bakıldığı zaman gerçekten çok meşakkatli bir süreçtir. Fakat film izlerken böyle bir çaba sarf edilmeye gerek yoktur. Filmi açarsın sadece bakarsın. 2 saatte bir film izlenebilir fakat 2 saatte 500-600 sayfalık bir kitap bitirilemez. Kitap okumak uzun bir süreçtir. Özellikle kitap okuma alışkanlığı olmayan ve kitap okumayı sevmeyen, sürekli kitap okumamak için çeşitli bahaneler öne süren insanlar için kitap okumak çok itici ve sıkıcı bir faaliyettir. Peki kitap okuma alışkanlığı kazanmak için neler yapmalıyız?
1-İlgi alanlarını tespit ederek bu ilgi alanlarınıza yönelik kitaplar tercih etmelisiniz. Örneğin popüler bilime ilgi duyan bir insan uzay ve gezegenlerle alakalı kitaplar alarak kitap okumak için ilk adımı atabilir.
2- Bu zamana kadar hiç kitap okumamış olabilirsiniz , nasıl kitap alınacağını bilemeyebilirsiniz ya da yanlış kitap seçimiyle çok ağır kitaplar okumaya çalıştığınız için bu eylemden soğumuş olabilirsiniz. Bu nedenle bir kitabı almadan önce kapağını incelemelisiniz. Arka kapakta yazan kitapla ilgili cümleleri okuduktan sonra kitap ilginizi çekmişse içerisinden rastgele birkaç paragraf okuyarak yazarın dilini anlamaya çalışarak kitap seçebilirsiniz.
3-Kitap seçimini tamamladıktan sonra kendimize bir okuma planı hazırlayarak bu plana uymalıyız. Örneğin her akşam 10 sayfa kitap okumak ya da her Pazar günü akşamı 1 saat kitap okuyacağım şeklinde okuma planları hazırlanabilir. Emin olun çok faydasını göreceksiniz.
4- Başladığınız kitaptan sıkılmış olabilirsiniz, konsantrasyon sorunu yaşadığınız için o kitabı okuyamıyor olabilirsiniz bu noktada o kitabı yarım bırakıp başka bir kitaba yönelerek o kitaptaki bilgileri bir bebeğin annesinden süt emmesi gibi emmeye devam etmelisiniz. Hatta ve hatta çok beğendiğiniz kitapları farklı yaşlardayken okuyunca olaylara ve karakterlere bakış açınızın değiştiğini göreceksiniz. Bunun nedeni 20'li yaşlardaki duygu, düşünceleriniz farklı olabilirken 30'lu yaşlardaki duygu, düşüncelerinizin farklı olmasıdır.



Belki bir gün bizlerde Nobel Ödüllü yazarımız Orhan PAMUK'un Yeni Hayat adlı kitabına başlarken söylediği gibi "Bir gün bir kitap okudum hayatım değişti!" diyebiliriz.

22 Şubat 2017 Çarşamba

1972'den Bugüne Halkla İlişkiler

    Halkla ilişkiler mesleğinin Türkiye'deki konumuna değinmeden önce halkla ilişkileri tanımlamak istiyorum. Tanımını kavradıktan sonra bu konuya daha objektif bakabileceğimizi sektörlerdeki yerini ve önemini anlayabileceğimizi umuyorum.
    18. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan Sanayi Devrimi'nin ardından dünyada yaşanan hızlı değişim beraberinde birçok yeni meslekte getirmiştir. Şüphesiz ki bunlardan en önemlisi iletişim çağının en yeni mesleklerinden biri olan halkla ilişkilerdir. Halkla ilişkiler etkinlikleri pek çok alanla iç içe olduğu için çoğu zaman reklam, propaganda ve pazarlama gibi alanlarla karıştırılmaktadır. Halkla ilişkilerin uygulama alanlarının genişliği yani birbirlerinden çok farklı iş kollarında uygulanabilirliği bu mesleğin birden fazla tanımının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak yapılan pek çok tanıma göz atıldığında bu tanımlarda dikkati çeken ortak kavramların yer aldığı görülür. Bu tanımlardan bazıları şu şekildedir:

    İngiltere Halkla İlişkiler Enstitüsü'nün yaptığı tanıma göre halkla ilişkiler: "Bir kuruluş ile hedef kitlesi arasında iyi niyetli ve karşılıklı anlayışa dayalı ilişkileri sürdürmeye yönelik önceden belirlenmiş çabalardır."


    Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği(International Public Relations Association:IPRA)'nin yaptığı tanıma göre halkla ilişkiler: "Bir girişimin kamu ya da özel sektörde faaliyet gösteren bir kuruluşun temasta bulunduğu ya da bulanabileceği kesimlerin anlayış, sempati elde etmek ve devam ettirmek için yaptığı sürekli, örgütlü bir yönetim görevidir."

 

    1995 yılında göreve gelen ilk Türk IPRA Başkanı Betûl MARDİN'in yaptığı tanıma göre ise halkla ilişkiler: "Kamuya ya da özele ait kuruluşların olumlu bir imaja sahip olmaları için gerekli tanıtım politikasının saptanması, kuruluşların bu doğrultuda yönlendirilmesi, insan grupları ve kuruluşlar arasında bilgi akışının sağlanması ve bu bilgi akımının gerekli etkinliği kazanarak amaçlanan sonuca ulaşması için yapılan planlı faaliyetlerdir."  

    Yukarıdaki tanımların hepsi doğrudur. Genel olarak baktığımız zaman halkla ilişkiler: "Kurum içi hedef kitle ile kurum dışı hedef kitleyi birbirine bağlayan bir yönetim fonksiyonudur. Burada kurum içi hedef kitle çalışanlar iken kurum dışı hedef kitle müşteriler, potansiyel müşteriler, toplumsal çevre, kamuoyu önderleri, medya, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları vb.'dir."
    Peki 1972 yılında TÜHİD:Türkiye Hakla İlişkiler Derneği kurulan böyle bir meslek yaklaşık yarım asırdır şuan konum olarak nerede? Üstelik derneğin kuruluş amaçları arasında halkla ilişkiler uzmanlarını bir çatı altında toplayarak meslek içi dayanışma sağlamak, mesleğin tanınması, yerleşmesi ve gelişmesi yolunda çalışmalar yapmak yer aldığı halde 21. yüzyılda bu mesleğin sektörlerdeki yeri nedir?
Derneğin misyonları arasında ise şu ifadeler yer almaktadır:
·         Halkla İlişkiler mesleğinde etik kodları ve profesyonel standartları geliştirmek, benimsetmek ve gözetmek,
·         Üyeleri, iletişim alanındaki diğer meslek örgütleri ve paydaşları ile ulusal ve uluslararası meslek etiği ilkelerine, dayanışmaya, bilgi alışverişine ve etkileşime dayalı ve sürekli gelişime odaklı bir iletişim ortamı yaratmak,
·         Halkla İlişkiler mesleğinin itibarını yükseltmek ve bir yönetim bilimi olarak benimsenmesini sağlamak.

         Son cümleye dikkat! Bir yönetim bilimi olarak halkla ilişkiler mesleğinin benimsenmesini sağlamak ve itibarını yükseltmek misyon olarak belirlenmiş. Az bir süre değil 44 yıldır kurulu olan bu derneğin halkla ilişkileri 21. yüzyılda getirdiği noktaya beraber bakalım isterseniz.
VARAN 1: KARİYER.NET
İl kısıtlaması yapmadan Türkiye genelinde kariyer.net üzerinden halkla ilişkiler ile ilgili yaptığım iş araması sonucunda 261 ilan buldum. Bu ilanlar içerisinde en dikkat çekeni ise 4 yıllık İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunu çocuk bakıcısı!


VARAN 2:SECRETCV.COM
İl kısıtlaması yapmadan Türkiye genelinde secretcv.com üzerinden halkla ilişkiler ile ilgili yaptığım iş araması sonucunda 214 ilan buldum. Bu ilanlar içerisinde en dikkat çekeni ise 4 yıllık İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Mezunu sekreter!



VARAN 3: ELEMAN.NET
İl kısıtlaması yapmadan Türkiye genelinde eleman.net üzerinden halkla ilişkiler ile ilgili yaptığım iş araması sonucunda 166 ilan buldum. Bu ilanlar içerisinde en dikkat çekeni ise 4 yıllık İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Mezunu garson!


VARAN 4: ELEMANONLİNE
İl kısıtlaması yapmadan Türkiye genelinde elemanonline üzerinden halkla ilişkiler ile ilgili yaptığım iş araması sonucunda 349 ilan buldum. Bu ilanlar içerisinde en dikkat çekeni ise 4 yıllık İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Mezunu şöför!
   
    Amacım kesinlikle bu işi yapanları küçümsemek değil. Fakat 1972 yılında Türkiye'de derneği kurulan böyle bir bölümün işverenler tarafından bilinmemesi ve saçma sapan iş ilanlarıyla eleman aramaları 21. Yüzyıl İletişim Çağı'nda Halkla İlişkiler'in  konumunu ortaya koymuştur.  TÜHİD Başkanı ve Üyeleri, halkla ilişkiler çalışmalarını ödüllendirmek ve teşvik etmek amacıyla, sadece "Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri" vererek halkla ilişkiler mesleğinin Türkiye'de tanınmasını, yerleşmesini ve gelişmesini sağlayacaklarını düşünüyorlar ise yanılıyorlar! Zira Türkiye İstatistik Kurumu'nun sitesini ziyaret edince bile iletişim fakültesi mezunlarının herhangi bir kamu kurumuyla ilişkilendirilmediklerini, özel sektörde yer edinemediklerini, işsizlik oranının genel işsizlik oranından daha fazla olduğu ortadadır.
    İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü arkadaşım Nazlıhan DEMİR'e de duygularıma tercüman olan aşağıdaki afişi hazırladığı için ayrıca teşekkür ederim. Umarım yetkililer sesimizi duyarak söz konusu sitelerde halkla ilişkiler başlığı altında mesleğimiz ile çokta alakalı olmayan pozisyonlarda ilan yayınlamasını engelleyerek mesleğimizin itibarını koruyarak Tühid'in asıl kuruluş amacını gerçekleştirirler.